2 Kasım 2014 Pazar

Kordonda, Erkek Şiddetine Karşı Kadın Zinciri


2014 yılı Temmuz ayında artış gösteren kadın ve trans cinayetlerine karşı “Meclis olağanüstü toplansın” diyen kadınlar, Çanakkale’de eylem yaptı.
18-21 Temmuz tarihleri arasında kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete karşı tüm illerde yapılan eş zamanlı eylem planına, Çanakkale Kadın Platformu üyeleri ve Çanakkale’den birçok farklı kadın örgütü destek verdi. Dün akşam saatlerinde Golf Çay Bahçesi önünde toplanan kadınlar, “Kadın katliamı var”, “Meclis olağanüstü toplansın”, “Erkek egemenliğine itaat etmiyoruz”, “Aile değil kadınız”, “Sessiz kalma suça ortak olma”, “Şimdi sıra hangi kadında”, “Nikahta cinayet var”, “Kadın Şiddetine Karşı Yasta Değil İsyandayız” sloganlarının yazılı olduğu döviz ve pankartlar taşıdı. “Bir Elim Belimde Bir Elim Kız Kardeşimde” adlı eylem için kordonda el ele tutuşarak tek sıra halinde bir zincir oluşturan kadınlar, yürüyüş eylemini sloganlar eşliğinde İskele Meydanı’na kadar sürdürdü.

“Çanakkale’de Kadın Cinayetlerine Karşı İsyandayız!”


Çanakkale Kadın Platformu, boşanmak üzere olduğu eşi tarafından öldürülen Şefika Söylemez için adalet talep etmek ve erkek şiddetine karşı yaşam hakkını savunmak için 11 Temmuz Cuma günü sat 18:30′da Çanakkale İskele Meydanı’nda toplanarak bir basın açıklaması yapacak.
“Kadın cinayetlerine karşı yasta değil isyandayız”
Çanakkale Kadın Platformu’ndan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Çanakkale’de bir kadın kardeşimizi kaybettik, erkek şiddeti bir kadının daha hayatına mal oldu. 21 yaşında olan Şefika Söylemez kocasından boşanmak istediği için evinin önünde silahla vurularak öldürüldü.Şefika aldığı tehditler nedeniyle hakkında koruma tedbir kararı çıkarılmış olan bir kadın kardeşimizdi ve koruma altındayken öldürüldü. Kocasının uzaklaştırma kararı olmasına rağmen, Yusuf Söylemez evin önüne kadar yaklaştı. Koruma yasası gerektiği gibi uygulanmadı ve Şefika evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü.
Gerçek şu ki koruma altında kadın kardeşlerimiz öldürülüyor, kadın cinayetleri artıyor.Kadınların öldürülmemesi için var olan koruma yasası dahi uygulanmıyor. 2014 yılının ilk altı ayında 139 kadın kardeşimizi kaybetmemize rağmen ceza yasasında kadın katillerine caydırıcı bir yasal düzenleme yapılmıyor. Biz kadınlar artık kadın cinayetlerine karşı yasta değil isyandayız. Koruma altındayken öldürülen birçok kadın kardeşimiz gibi Şefika Söylemez de yaşam hakkının peşinden gitti. Bizler de kadınların yaşam hakkı için mücadeleyi yükselteceğiz.
Erkek şiddetine karşı yaşam hakkımızı savunmak Şefika Söylemez arkadaşımız için adalet talep etmek için
11 Temmuz Cuma günü sat 18:30′da Çanakkale İskele Meydanında toplanıyoruz.
Tüm duyarlı kesimleri kadın cinayetlerine karşı ses çıkarmaya ve mücadele etmeye çağırıyoruz.”
Ayrıca konuyla ilgili Eğitim-Sen Şube Kadın Sekreteri Yasemin Adsız tarafından yapılan açıklamada da şu ifadelere yer verildi:
“Bir kadın kardeşimizi kaybettik. 21 yaşında olan Şefika Söylemez kocasından boşanmak istediği için evinin önünde silahla vurularak öldürüldü.
Şefika aldığı tehditler nedeniyle hakkında koruma tedbir kararı çıkarılmış olan bir kadın kardeşimizdi ve koruma altındayken öldürüldü. Kocasının uzaklaştırma kararı olmasına rağmen, Yusuf Söylemez evin önüne kadar yaklaştı. Koruma yasası gerektiği gibi uygulanmadı ve Şefika evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü.
Aile bakanı Ayşenur İslam’ın daha birkaç gün önce “Koruma altındaki kadınlar öldürülmüyor” yalanının acı sonuçlarını ne yazık ki bugün burada koruma altında öldürülen kadın kardeşimizle yaşadık. Bakanlık görevini almasından bu yana onlarca kadın koruma altındayken öldürülmesine rağmen, Ayşenur İslam bu gerçeğin üstünü kapatmaya çalışarak yalan söyledi.
Biz emekçi kadınlar daha fazla kadın cinayetinin olmaması için elimizden geleni yapıyoruz. Ama sermayedarların sesi olan kadınlar koruma altında kadınların öldürülmediği yalanını söylüyorlar, Ayşenur İslam bunu söyleyerek esasında kadın koruma yasasının uygulanmadığı gerçeğinin üstünü örtmeye çalışıyordu. Faşizmini ülkede kadın erkek çocuk demeden çıkarları doğrultusunda kimi zaman din yaftasına sarılarak yasalar koyan uygulayan kadınları 4+4+4 ile keyfi olarak eğitimsizliğe bırakan AKP iktidarı ve onun destekçileridir.
Şefika’nın hayatını kurma hakkı vardı
Şefika Söylemez kardeşimiz gencecik yaşında ölümü göze alarak kendi ayakları üzerinde duracağı bir hayat kurmak istiyordu. Kapitalist ekonominin sözcüleri sefalet ücreti ve yozlaşmayı destekleyen tutum tavır uygulama ve yasalarıyla, Şefika gibi kardeşlerimizin hayata tutunmasına engel olmak üzere kurulmuş durumda.Kadınların kaç çocuk doğuracağından, kaç yaşında evleneceğini, hamileyken kaç kere sokağa çıkacağına kadar her konuda kadınların hayatını belirlemeye çalışırken, kadınların kendi hayatlarını belirlemesi için hiçbir şans tanımıyor, bu konudaki görevlerini yerine getirmiyor. Kadınların toplumda birer özne olması için şart olan yasaları uygulamıyor.
Kreş hakkı olmadığı için eve hapsolan kadınlarımız yalnızlaşmakta yalnızca tüketim objesi olarak medyada tahrik edilerek tüketim toplumunun baş aktörü haline getirilmektedir. Sefalet koşullarının hakim olduğu ailelerde toplumsal şiddet her geçen gün artmaktadır. Aile içi geçimsizlikte başlıca sebep yokluk koşulları ve toplumsal yozlaşmadır. Bunun baş sorumlusu da çarkı kuran yürüten sermaye sözcüleri AKP ve onun sözde muhalefeti olan düzen partileridir.
Koruma altındayken öldürülen birçok kadın kardeşimiz gibi Şefika Söylemez de yaşam hakkının peşinden gitti. Bizler Çanakkale Kadın Dayanışması kitle örgütleri sendikalar olarak kadının erkeğin insanın insanlık onuruna uygun şartlarda yaşaması için mücadeleye devam edeceğiz, mücadeleyi yükselteceğiz. Bu insanlık dışı cinayete tepkiler artarak devam edecektir. Bu basın açıklaması sonrasında 11.07.2014 tarihinde saat 18.30′da İskele Meydanı’nda Çanakkale Kadın Platformu tarafından basın açıklaması yapılacaktır.
Şefika Söylemez kardeşimizin ailesine sesleniyoruz. Yalnız değilsiniz. Öldürülen kadın kardeşlerimizin aileleriyle birlikte sizi de mücadele etmeye, Şefika için adalet istemeye çağırıyoruz. Son olarak Yaşanılabilir ekonomik standartlarda, güvenceli bir yaşam için, kadının özgürce kendini ifade edebildiği bağnaz yobaz anlayışların olmadığı bir toplum için YALANCI, HIRSIZ, NAMUSSUZ BİR İKTİDAR DEĞİL EMEKÇİLERİN SESİ OLAN BİR İKTİDAR İÇİN, KADIN ERKEK BİRLİK İŞ EKMEK ÖZGÜRLÜK DİYORUZ.”

Çanakkale’de Bir İlk: Feministler ve LGBTİ Bireyler 8 Mart’ta Sokaklardaydı



Türkiye’nin bir çok yerinde olduğu gibi Çanakkale’de de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bir çok kadın örgütünün, siyasal partilerin ve diğer sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla, kentin farklı yerlerinde gerçekleştirilen çeşitli etkinliklerle kutlandı.

Bu yıl Çanakkale’de ilk defa feministler ve LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks) bireyler kendi sözlerini söylemek için alanlardaydı. ÇABA Kadın Kolektifi içinde yer alan feminist ve LGBTİ bireyler Salı Pazarı’ndan başlayarak Cumhuriyet Meydanı’na kadar yapılan yürüyüşte mor pankartları ve gökkuşağı bayraklarıyla patriarkaya, kapitalizme ve heteroseksizme karşı sokaklarda olduklarını, kadınların yaşam hakkını elinden alan, ezen, ikincilleştiren, sömüren erkek egemen sisteme, LGBTİ bireyleri dışlayan, yok sayan, yaşam hakkı tanımayan cinsiyet rejimine, genel ahlak anlayışına karşı isyanda olduklarını söyleyerek mücadelelerini sürdüreceklerini belirttiler. “Ar değiliz biz, mal değiliz biz, zar değiliz biz, feministiz”, “kadınlar sokağa, eyleme, özgürleşmeye”, ‘Bedenimiz, hayatımız, kararımız bizim, aileniz sizin olsun’, “İster göğsümü açarım, ister başımı örterim, sana ne”, “Sokakları da geceleri de meydanları da istiyoruz”, “Dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa”, “Hep erkekler çalıyo”, “Eşcinseller artık susmayacaklar”, “Nefrete inat yaşasın hayat”, “Genel ahlak kimin ahlakı”, “Nerdesin aşkım, burdayım aşkım”, “Genel ahlakınız batsın”, “Eşcinseliz burdayız buna alışın” sloganlarını atan kolektif üyeleri yürüyüş boyunca renklilikleri, şarkıları ve sloganlarıyla dikkat çekti.

ÇABA Kadın Kolektifi 8 Mart ile ilgili yaptığı açıklamada şu ifadelere verdi:
“Feminizmi bir nefret söylemi olarak kodlayan ataerkil bir sistemin içinde yüzüyoruz. Bu ataerkil sistemin ürettiği eril zihniyet, temelde cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir hareket olan feminizmi ve feministleri yok saymayı, onu yapamazsa da aşağılayıp marjinalleştirerek ötekileştirmeyi sürdürüyor. Feminizmi bir burjuva ideolojisi olarak görmekten feministleri çirkin, evde kalmış, kompleksli, erkek düşmanı, cazgır kadınlar olarak etiketlemeye kadar ana akım medyanın da cinsiyetçi söylemiyle yeniden üretilen bir kadın düşmanlığıyla karşı karşıyayız. İçinde yaşadığımız ve her gün onca kadının erkekler tarafından öldürüldüğü, şiddet gördüğü, tacize, tecavüze uğradığı bu erkek egemen yapı kadınların ezilmişliğinin nedenlerinin farkına vararak örgütlenmesinden, birlikte mücadele etmesinden elbette korkuyor. Biz feministler erkek denetimine boyun eğmeyerek, kadın olarak emeğimizin, bedenimizin, yaşamımızın üzerindeki ataerkil tahakküme başkaldırarak, erkeğe tabi olmayı, ezilmeyi, her başarılı erkeğin arkasında duran, az konuşan, edepli(!) hanım hanımcık(!), hem çocuk hem de kariyer yapan, kocasına da hizmet eden süper(!) anne ve eş olarak ikincil konumumuzu reddediyor eşitlik ve özgürlük için ÇABA’lıyoruz. Feminizmi, farklı alanlar arasında köprüler kurarak hayatımıza eleştirel bakmanın, bu bakışla yeni bir gözle yaşamı okumanın ve hayatlarımızı yeniden kurmanın bir yolu, politikası olarak görüyor; mücadelemizi Çanakkale’de de sürdürüyoruz. Bizler LBGTİ bireyler olarak cinsel yönelimimizden, cinsel kimliğimizden dolayı aşağılanmaya, dışlanmaya, yok sayılmaya, hemen her gün bir yenisi gerçekleşen nefret cinayetlerine isyan ettiğimiz için de alanlardayız. LGBTİ birey olmanın hastalık sayıldığı, eşcinselliğin ahlaksızlık olarak görüldüğü, LGBTİ bireylerin düşmanca davranışlara maruz kalarak korku içinde gizlenerek ve baskı altında yaşamak zorunda kaldıkları, nefret söylemi nedeniyle eğitim, sağlık, barınma haklarından mahrum bırakıldıkları, çalışma yaşamında da ayrımcılığa homofobiye maruz kalarak dışlandıkları bir ülkede hiçbirimiz özgür değiliz. Çanakkale’de de feministler ve LGBTİ bireyler artık susmayacaklar. Bu 8 Mart’ta Çanakkale’de ilk defa ÇABA Kadın Kolektifi içerisinde feministler ve LGBTİ bireyler olarak sokaklardaydık. Bundan sonra da sokakları terk etmeyeceğiz. Bu daha başlangıç mücadeleye devam!”

Çanakkale’de Homofobi Karşıtı Bir İnisiyatif İçin İlk Adımlar



Çanakkale’de KAOS GL Derneği, Çanakkale Bağımsız Kadın Kolektifi (ÇABA), Ece Ayhan Sivil Girişimi (EASG) ve Pan Görsel Kültür Derneği’nin işbirliğiyle 16 Şubat 2014 Pazar Günü saat 14.00′te Pan Görsel Kültür Derneği’nde “Homofobi Karşıtı Yerel Buluşma” düzenlendi.
Ece Ayhan Sivil Girişimi’nden Semra Canbulat’ın moderatörlüğünde gerçekleşen buluşmaya Kaos GL derneğinden Seçin Tuncel ve Remzi Altunpolat, İstanbul Sosyalist Feminist Kolektif’ten de Ayşe Panuş katıldı. Yüze yakın kişiyi Pan Görsel’de buluşturan etkinlik konuşmacıların sunumlarının ardından soru cevap bölümüyle devam ederek yaklaşık iki buçuk saat sürdü.
LGBT kavramlar, cinsel yönelimler ile LGBT bireylere yönelik ayrımcı ideolojileri LGBT hareketinin tarihsel sürecini anlatan Remzi Altunpolat LGBT derken bir cinsel çeşitliliği ve çoğulluğu kastettiklerini, terimin Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Trans olarak anılan egemen ideolojinin dışındaki cinsel yönelimleri, grup ve kimlikleri kapsayan bir kavram olduğunu belirtti.
Hastalık değil Cinsel Yönelim
Kendi cinsinden olanlara duygusal ve cinsel yönelim içinde bulunan kadın ve erkeğe eşcinsel dendiğini, kadın eşcinsel için lezbiyen, erkek eşcinsel için gey ifadesinin kullanıldığını belirten Altunpolat, tarih boyunca eşcinselliğin hemen hemen bütün toplumlarda var olduğunu, eşcinselliğin bir hastalık değil cinsel yönelimlerden biri olduğunu söyledi. Altunpolat, heteroseksüelliği normal ve tek cinsel yönelim olarak gören; bir zorunluluk olarak dayatan heteroseksizmin bir nevi ırkçılık olduğunu, normal kavramını sorgulamamız gerektiğini, LGBT bireylerin yerleşik kadın erkek rollerine uymamaları nedeniyle fiziksel, duygusal ve psikolojik saldırılara maruz kaldıklarını, nefret cinayetleriyle yaşama haklarının ellerinden alındığını belirtti. Homofobi kavramının LGBT bireylere yönelik ayrımcı, olumsuz, korkulu ya da nefret dolu tutum ve davranışları ifade ettiğini söyleyen Altunpolat heteroseksist ideolojinin heteroseksüel olmayan kişilerin kimliklerin yol edilmesini ya da gizli kalmasını dayattığının altını çizdi. Altunpolat ayrıca dünyada ve Türkiye’de LGBT hareketinin tarihini özetleyerek toplumun cinsel kimliği gizleyerek yaşamayı problem etmediğini ancak LGBT bir bireyin kamusal alanda eşit olmayı, tanınmayı, görünür olmayı talep etmesini problem ettiğini belirtti.
Yerelde küçükte olsa bir farkındalık yaratmak önemli
Kaosl GL derneğinden Seçin Tuncel Kaos GL’nin 1994 yılında Türkiyeli eşcinsellerin maruz kaldıkları ayrımcılığa karşı mücadele etmek ve kendi sözlerini söylemek için çıkardıkları bir dergi çevresinde örgütlenen bir yapı olduğunu belirterek 2005 yılında resmi olarak dernekleştiğini, eğitim,çalışma yaşamı, sendika, akademi, sağlık, medya, hukuk… gibi alanlarda çalışmalar yürüttüğünü belirtti.
Türkiye’de LGBT’lere yönelik ayrımcılığın tartışılmasına ve görünürlüğünün sağlanmasına zemin yaratmayı amaçladıklarını belirten Tuncel yerellerde insan hakları örgütleri, sendikalar, inisiyatifler, aktivistler, eğitimciler ya da konuya duyarlı insanlarla homofobi karşıtı buluşmaları örgütlediklerini, yaşadığımız her şehirde homofobiye dair küçük bir farkındalık yaratmanın çok önemli olduğunu ifade etti.
İstanbul Sosyalist Feminist Kolektif’ten Ayşe Panuş, feminizm ve lgbt hareketinin ilişkisini değerlendirdiği konuşmasında heteroseksizm ve patriyarkanın kime hizmet ettiği ve bu sistemin kendini yüzyıllardır nasıl devam ettirdiği sorularının önemli olduğunu söyledi. Ataerkil sisteme ve heteroseksizmin dayattığı ikili cinsiyet rejimine karşı hem feministlerin hem de LGBT bireylerin mücadele ettiklerini belirten Panuş ancak tarihsel olarak kadınların ataerkiye karşı başlangıçta heteroseksist bir mücadele yürüttüğünü ancak LGBT hareketinin gelişmesiyle heteronormativiteye karşı da bir mücadele biçimi geliştirdiklerini ifade etti. Aile kurumuyla toplumu şekillendiren ataerkil sistemin heteroseksist bir anlayışla gündelik yaşamı kurduğunu, özellikle eğitim alanındaki ayrımcı bilgi, tutum ve davranışlarla homofobik anlayışı yeniden ürettiğini söyleyen Ayşe Panuş feminist mücadeleyle LGBT bireylerin yürüttüğü mücadelenin ittifak halinde olduğunu belirtti.
Çanakkale’de homofobi karşıtı bir inisiyatif için ilk adımlar
Soru-cevap şeklinde devam eden homofobi karşıtı buluşmada katılımcılar kendi deneyimlerinden, yaşadıkları sorunlardan bahsetti. Buluşmanın moderatörü Semra Canbulat ise homofobinin toplumsal olarak beslenen cinsiyetçi bir politik tutum olduğunu belirterek LGBT bireylere yönelik ağır insan hakları ihlallerine ve nefret cinayetlerine son verebilmek için Çanakkale’de de homofobi karşıtı bir inisiyatifin kurulmasının önemine değindi. Buluşmanın Çanakkale ölçeğinde bu kadar kalabalık olmasını umut verici bulduğunu söyleyen Canbulat önümüzdeki yıl Kaos GL derneği ile daha geniş bir katılımla daha farklı etkinliklerle homofobi karşıtı yerel buluşmaları örgütleyecek bir etkileşimin ve enerjinin oluştuğunu ifade etti.

Çanakkale’de Homofobi Karşıtı Yerel Buluşma: Homofobi Kimin Meselesi?




Ayrımcılığa karşı Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transeksüel (LGBT) bireylerin insan haklarının geliştirilmesi yönünde sosyal, kültürel ve akademik alanlarda etkinlikler düzenleyen Kaos GL Derneği’nin Türkiye’de LGBT bireylere yönelik ayrımcılığın tartışılmasına ve görünürlüğünün sağlanmasına zemin yaratmayı amaçlayan homofobiye karşı yerel buluşmaları sürüyor.
Kaos GL Derneği, bu etkinlikler ile Türkiye’de LGBT bireylere yönelik ayrımcılığın tartışılmasına ve görünürlüğünün sağlanmasına zemin yaratmayı amaçlıyor.
Çanakkale’de KAOS GL Derneği, Çanakkale Bağımsız Kadın Kolektifi (ÇABA), Ece Ayhan Sivil Girişimi (EASG) ve Pan Görsel Kültür Derneği’nin işbirliğiyle düzenlenen homofobi-transfobi karşıtı yerel buluşma 16 Şubat 2014 Pazar Günü saat 14.00′te Pan Görsel Kültür Derneği’nde gerçekleşecek.

Haberin devamı http://www.canakkaleicinde.com/canakkalede-homofobi-karsiti-yerel-bulusma-homofobi-kimin-meselesi.html

Çanakkale’de LGBT Bireylere Yönelik Hak İhlalleri Tartışıldı



Çanakkale Bağımsız Kadın Kolektifi’nin (ÇABA) düzenlediği feminist atölyeler kapsamında 19 Nisan Cuma günü Yalı Hanı’nda Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel (LGBT) bireylerin uğradığı hak ihlalleri, sosyal normlar nedeniyle ailelerinden ve çevrelerinden gördükleri her türden şiddet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine yönelik ayrımcı yasalar, LGBT bireylere yönelik nefret cinayetleri ve homofobi tartışıldı.
Atölyeye katılan kadınlar, LGBT birey olmanın hastalık sayıldığı, eşcinselliğin namussuzluk, ahlaksızlık olarak algılandığı bir ülkede yaşadıklarını, LGBT bireylere yönelik nefret, korku, hoşnutsuzluk ve ayrımcılık olarak tanımlanan homofobinin toplumun geneline hakim olduğunu, LGBT bireylerin düşmanca davranışlara maruz kalarak korku içinde gizlenerek ve baskı altında yaşamak zorunda kaldıklarını, nefret söylemi nedeniyle eğitim, sağlık, barınma haklarından mahrum bırakıldıklarını, çalışma yaşamında da ayrımcılığa maruz kalarak dışlandıklarını belirtti. Her 48 saatte bir eşcinsel kişinin, homofobiyle bağlantılı şiddete maruz kalarak öldürüldüğünün tahmin edildiğini, Uluslararası Af Örgütü’ne göre yaklaşık 70 ülkede LGBT bireylere zulmedildiğini belirten kadınlar; birçok ülkede eşcinsellere idam cezası verildiğinin altını çizdi.

DÜNYA YERİNDEN OYNAR KADINLAR ÖZGÜR OLSA!



Çanakkale Kadın Platformu bileşenleri 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle Salı Pazarı mevkiinden başlayan yürüyüşle Cumhuriyet Meydanı’nda bir araya geldi.
Aralarında ÇABA Kadın Kolektifi, Üniversiteli Kadın Kolektifi, KESK, İHD, HDK, EMEP,TKP, TMMOB, TTB ve HALKEVCİ kadınların bulunduğu platform adına konuşmaYI Eğitim-Sen Kadın Sekreteri Özlem Ergun Açanal yaptı. 

Çanakkale'de kürtajın yasaklanma girişimine karşı kadınlar eylemdeydi!





Çanakkale'de kadınlar güvenli kürtaj hakkının kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde karar verme hakkının vazgeçilmez bir parçası olduğunun bilinciyle Türkiye’nin her tarafında olduğu gibi Çanakkale'de de kürtajı tartıştırmamak için, milyonlarca kadının yaşam hakkının ve kadın, erkek ve çocukların insan onuruna yaraşır bir yaşam sürme haklarının açık bir ihlali anlamına gelen kürtaj yasağına karşı çıkmak için  eylem yaptı.  Eski Salı Pazarı mevkiinde toplanan kadınlar, buradan İnönü Caddesi'ne doğru yürüyüşe geçti. Ellerindeki pankartlarla yürüyen kadınlara çevredeki vatandaşlar da destek verdi. Cumhuriyet Meydanı'na kadar yürüyen yaklaşık 250 kişilik grup, burada şarkılar ve sloganlar eylemlerini sürdürdü. 
Kürtajın yasaklanması veya süre ve koşullarının daha da daraltılması:
. Kadınların sağlık ve yaşam haklarının ihlalidir!
. Kadınların cinsel ve doğurganlık sağlıkları ve hakları ile ilgili karar verme haklarının ellerinden alınmasıdır!
. Kadınların eşit bireyler olarak görülmediği süregelen muhafazakar zihniyetin bir başka tezahürüdür! diyen kadınların bedenleri üzerindeki ataerkil denetime ve tahakküme karşı mücadelelerini sürdüreceklerini ifade ettiler. Eylem Türkiye'nin farklı illerine yapılan online bağlantılarla geç saatlere kadar devam etti. 


ÇABA Kadın Kolektifi
08.06.2014
Çanakkale 

KÜRTAJ HAKTIR KARAR KADINLARIN






Araştırmalara göre, dünyada her yıl kürtaj olan 44 milyon kadının yarısı yasaklar nedeniyle yasadışı yöntemlere başvurmak zorunda. Yasaklar sağlıksız koşullarda kürtajın yaygınlaşması riskini beraberinde getiriyor.Dünyada her yıl yapılan kürtaj operasyonlarının yarısından fazlası yasaklar nedeniyle sağlıksız ortamlarda gerçekleşiyor. Bu, yılda en az 68 bin kadının ölmesi demek. Öte yandan kürtajın Türkiye'de arttığı yönünde hiçbir veri yoktur; tam tersine 1993'te 100 gebelikten 18'i kürtajla sonuçlanırken, bu oran 2008'de yüzde 10'lara gerilemiştir. 1994 ile 2011 yılları arasında 26 ülke kürtaj ile ilgili engelleri kaldırmaya yönelik adımlar atmışken, Türkiye'de yasaklanması veya kısıtlanması kabul edilemez. Güvenli kürtaj hakkının kullanımını sadece tıbbi zorunluk ve tecavüz durumlarıyla kısıtlamak, kadınların temel bedensel ve cinsel haklarını marjinalleştirmekte ve hakkın kullanımını mecburiyet koşullarına indirgemektedir. 

Kürtajın yasaklanması veya süre ve koşullarının daha da daraltılması:
kadınların sağlık ve yaşam haklarının ihlalidir!
kadınların cinsel ve doğurganlık sağlıkları ve hakları ile ilgili karar verme haklarının ellerinden alınmasıdır!
kadınların eşit bireyler olarak görülmediği süregelen muhafazakar zihniyetin bir başka tezahürüdür!
Türkiye'nin de taraf  olduğu Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin 16.1.e maddesine göre "kadınlar çocukların sayısına ve dünyaya getirilme zamanına serbestçe ve makulce karar verme hakkına sahiptir" Türkiye, hem kendi mevzuatı hem de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler uyarınca, cinsel ve üreme sağlığı hakları konusunda yeterli ve kapsamlı hizmetler sunmak ve bu hizmetleri erişilebilir kılmakla yükümlüdür.

Tüm bunlara rağmen son dönemde kürtajın yasaklanmasına dair başlatılan çalışmalar hiçbir bilimsel veriye dayanmamakta, bu vahim girişim dünya deneyiminin de gösterdiği gibi kürtaj oranlarını düşürmeyeceği gibi, güvensiz koşullarda kürtaja yol açarak kadın ölümlerini artıracaktır.

Biz kadınlar güvenli kürtaj hakkının kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde karar verme hakkının vazgeçilmez bir parçası olduğunun bilinciyle Türkiye’nin her tarafında kürtajı tartıştırmamak için, milyonlarca kadının yaşam hakkının ve kadın, erkek ve çocukların insan onuruna yaraşır bir yaşam sürme haklarının açık bir ihlali anlamına gelen kürtaj yasağına karşı çıkmak için  mücadele ediyoruz.

Kürtajın yasaklanma girişimine karşı bir  çok ilde aynı saatlerde kadınlar sokaklarda olacak.
Bu nedenle Çanakkale Kadın Platformu olarak Çanakkaledeki tüm kadınları, kadın örgütlerini ve dayanışma içinde olacak herkesi
bu eylemi birlikte örmeye, 8 Haziran 2012 Cuma akşamı birlikte olmaya çağırıyoruz.
KÜRTAJ HAKTIR TARTIŞTIRMAYIZ
BEDENİMİZ BİZİMDİR
Tarih: 08 Haziran 2012 Cuma Günü Saat: 19:00- 19:45 arası Salı Pazarından Cumhuriyet Meydanına Yürüyüş. 
Saat: 20:00-24:00 arası Cumhuriyet Meydanında Tüm Türkiye'de Eş Zamanlı Canlı Bağlantılarla Gerçekleştirilicek Olan “ KÜRTAJ HAKTIR KARAR KADINLARIN” Eylemine Katılım .
ÇANAKKALE KADIN PLATFORMU

FEMİNİST ATÖLYE ♀




Sevgili Kadınlar,
Feminizmi bir nefret söylemi olarak kodlayan ataerkil bir sistemin içinde yüzüyoruz. Bu ataerkil sistemin ürettiği eril zihniyet, temelde cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir hareket olan
feminizmi ve feministleri yok saymayı/ onu yapamazsa da aşağılayıp marjinalleştirerek ötekileştirmeyi sürdürüyor. Feminizmi bir tür İstanbul züppeliği olarak nitelendirerek bir burjuva ideolojisi kategorisine hapsetmekten tutun da feministleri çirkin, evde kalmış, kompleksli, erkek düşmanı, cazgır kadınlar olarak etiketlemeye kadar ana akım medyanında cinsiyetçi söylemiyle
yeniden üretilen bir kadın düşmanlığıyla karşı karşıyayız. Sonrası ezenin bilincini içselleştirmiş "akıllı kadınlar ötekilerden farklıdır, erkeklere daha yakındır","ben küçükken hep erkeklerle oynardım, ağaçlara tırmanırdım", "haşa feminist değilim, onlar kadınları üstün görüyor, ayrımcılık yapıyor, ben hümanistim" hikayeleri....

Peki içinde yaşadığımız ve her gün onca kadının erkekler tarafından öldürüldüğü/şiddet gördüğü/tacize, tecavüze uğradığı bu erkek egemen yapı neden feminizme bu kadar karşı, neden feministlere bu kadar düşman?
Korktukları şey ne? 
Kadınların ezilmişliğinin nedenlerinin farkına vararak örgütlenmesi,birlikte mücadele etmesi ve erkek egemen iktidarı tehdit etmesi olabilir mi? 
Erkek denetimine boyun eğmemek, kadın olarak emeğinin ve bedeninin üzerindeki ataerkil tahakküme başkaldırmak,erkeğe tabi olmayı, ezilmeyi, her başarılı erkeğin arkasında duran uslu, az konuşan,edepli(!) hanım hanımcık(!), 
çocukta kariyerde yapan süper(!) anne ve eş olarak ikincil konumunu reddederek eşitlik ve özgürlük için ÇABAlamak olabilir mi?

Biz ÇABA'layan kadınlar yukarıdaki sorulardan yola çıkarak Çanakkale'de kadınların güçlenmesi ve kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik genel bilinç ve zihniyet dönüşümüne katkı sağlamak amacıyla erkek aklı sorgulayarak, toplumsal cins bilinci geliştirerek feminist bir perspektifle kuramsal tartışmalardan, gündelik hayata,yetiştirilme biçimlerimizden ilişki biçimlerimize ve düşünce tarzımıza kadar tarihe, topluma, kendimize bakışımızı derinleştirerek, ataerkilliği ve onunla iç içe geçen farklı iktidar biçimleri arasındaki ilişkiyi görerek bu iktidar biçimlerine karşı feminist bir politikanın imkanları üzerine birlikte düşünmek istiyoruz.

-Sahi nedir şu feminizm dedikleri?
-Bir kadın kendi-bilincine ve kendi-kararlarına sahip bir insan olabilmek için hangi bilgilere gereksinim duyar? (Adrienne Rich)
-Bir kadının kendi sansürsüz tarihini, kendi bedeninin nasıl politik bir alan, cinsel nesne veya tüketim kodu haline geldiğini,neden her yerde kadın emeğinin ücretsiz/karşılıksız ya da aynı düzeydeki erkek emeğinden her zaman daha ucuz olduğunu,neden eşit vatandaşlık haklarına sahip olamadıklarını, neden devlet, bilim, hukuk, medya ve siyaset gibi büyük ‘özne’lerin bu konularda sessiz kaldığını bilmesi gerekmez mi? (Serpil Sancar)

Bu nedenle de Çanakkale'de bir feminist atölye oluşturmaya karar verdik.
Stella Ovadya'nın deyişiyle feminist olmanın kadınları sevmek, kendimizi keşfetmek, ortaya çıkarmak, birbirimizi tanımak, anlamak, azınlık psikolojisinden sıyrılıp ezilen bir cinse ait olmanın gerektirdiği isyan ve dayanışmayı yüklenmek için feminist bir atölye ile yan yana gelmek istiyoruz. Başta kadınlar ve LGBTQ bireyler olmak üzere erkek egemen sistem tarafından ezilen,sömürülen, ikincil konuma düşürülen tüm bireylere karşı yapılan bu ayrımcılığı sorgularken kendimizi de sorgulayarak mücadele etmek için feminist bir pratiğin imkanları üzerine birlikte düşünmek/tartışmak istiyoruz.

Bunun için feminist atölyemizde
-Feminizmin tarihi ve feminist teori üzerine okumak/tartışmak
-Feminist literatürü birlikte araştırarak, birbirimizle paylaşmak
-Birbirimizin sözünü bastırmadan kadınlık deneyimlerimizi paylaşmak
-Kendimize, hayata ve feminizme dair sorular sorarak birlikte yanıtlar aramak, yeniden ve yeniden düşünmek
-Kendimize dair bilgiyi yine kendimizin üretmesine imkan verecek feminist eleştirel yöntem üzerine çalışmalar yapmak
-Bilinç yükseltme ve farkındalık grupları oluşturmak
-Serbest tartışma toplantıları düzenlemek
- Birlikte kadın filmleri izlemek
-Feminizm üzerine çalışmalar yapmış uzman kadınlardan destek alarak, söyleşiler yapmak
-Birlikte feminist bir fanzin çıkarmak
gibi çalışmalar yürüteceğiz.

Tüm bunlar için "bir arkadaşa bakıp çıkacağım,biraz oyalanır geçerim" diyen değil; feminist olan ya da feminizme ilgi duymaktan öte
feminist teori konusunda derinleşmek isteyen, bu meseleyle ilgili olarak sistemli bir biçimde okuyup, toplantılara katılmak, tartışmak/paylaşmak
isteyen kafası karışık kadınlara çağrı yaptık. 
Çağrımıza gelen yanıtlar bizleri daha da heyecanlandırdı.

Sayımız kaç olursa olsun Çanakkale'de feminist bir hareketin ilk adımlarını atmanın, feminist bir tarih yazmanın heyecanı ile atölyemizi 2 Nisan 2012'de açıyoruz. Katılım ve daha ayrıntılı bilgi için cabakadinkolektifi@gmail.com adresine mesajlarınızı/sorularınızı iletebilirsiniz.
Sevgi ve dayanışma ile...♀

ÇABA
Çanakkale Bağımsız Kadın Kolektifi

VE KADINLAR KAZANDI! Tacizci Müdüre Hapis Cezası...




Çanakkale de bir kurumda kadına yönelik yapılan taciz olayının peşini kadın örgütleri bırakmadı. Olayın duyulduğu andan itibaren mahkemenin görüldüğü tarihlerde adliye önünde olan kadınlar davanın sonuna kadar takipçisi oldu.Taciz davası kadınların zaferiyle sonuçlandı. Uzun süredir görülen dava da tacizci kurum amiri 3 yıl bir ay 15 gün cezaya çarptırıldı. 

Duruşmanın ardından açıklama yapan Avukat Murat Denizer; “Çanakkale Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen ve sonuçlanan dava ile müvekkilemin amiri olan sanık, esas hakkındaki beyan-larımız doğrultusunda müvekkilime karşı cinsel saldırı suçunu işlediği sabit olduğundan 2 yıl hapis cezasına çarptırılmış. Bu suçu kamu görevinin ve hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuzunu kullanarak gerçekleştirdiği için cezası yarı oranında arttırılarak 3 yıla çıkartılmış, sanık bu suçu müvekkileme karşı değişik zamanlarda zincirleme bir biçimde uyguladığı için cezası 1/4 oranında arttırılarak 3 yıl 9 ay hapis cezası verilmiş ancak sanığın mahkemede iyi halli olduğu gerekçesiyle ceza 3 yıl 1 ay 15 güne indirilmiştir. Ancak bu karar tarafımızca temyiz edilecektir” dedi. Çanakkale’den Edirne'ye tayin kararının da açılan dava sonucunda Çanakkale İdare Mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma kararı verildiğini dile getiren Denizer, mağdure N.K’nin Çanakkale'deki işine geri döndüğünü sözlerine ekledi.

ÇABA Kadın Kolektifi üyeleri tacizci müdüre verilen cezanın önemli olduğunu belirterek kadına yönelik her türlü şiddete karşı mücadelelerini sürdüreceklerini ifade etti.

Çanakkale 
14.06.2012

Ayrıntılar için http://www.canakkaleolay.com/printpage.asp?id=76663

Kadınlar Çanakkale’de Taciz Davasının Peşini Bırakmıyor!



Çanakkale Bağımsız Kadın Kolektifi’nden (ÇABA) kadınlar, yaptıkları açıklamada Çanakkale’de bir kamu kurumunda görev yaparken kurum amiri tarafından bezdiriye (mobbing), cinsel tacize maruz kalan, aynı zamanda kurumda çalışan bir işçi tarafından fiziksel şiddete uğrayan kadın arkadaşlarının yanında olduklarını ve 27 Nisan’da görülecek taciz davasının peşini bırakmayarak, tacize karşı mücadelelerini sürdüreceklerini belirttiler.

10. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali 7-8 Nisan’da Çanakkale’de!




Sadece kadın yönetmenlerin filmleriyle, İstanbul’da başlayıp her yıl Türkiye’nin farklı şehirlerini dolaşan Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali EL-DER Kadın Danışma Merkezi (ELDER-KDM), Çanakkale Bağımsız Kadın Kolektifi (ÇABA) ve Kadın Araştırma Merkezi’nin (KAM) ortak çabasıyla 7-8 Nisan’da Çanakkale’de olacak.

Festival, yirmiyi aşkın ülkeden yetmişin üzerinde filmle, dünyanın farklı ülkelerinden konuklar, tema bölümleri, toplu gösterimler, panel, konferans ve atölyelerle ve elbette 10 yıldır festivale gelen ve destek olanlarla birlikte 10. yılını kutluyor. Festivalde her yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın farklı ülkelerinden kadınların kısa / uzun, belgesel / kurmaca / animasyon / deneysel filmleri Kadınların Sineması bölümünde yer alıyor.



Dünya Ekonomik Forumu’nun yayınladığı ‘Küresel Cinsiyet Eşitsizliği’ raporunda Türkiye, kadın erkek eşitliği konusunda 134 ülke içinde 126. sırada yer alıyor. Türkiye 2011 yılında kadının isminin bakanlıktan çıkarılması başta olmak üzere; erkek şiddeti nedeniyle koruma talep eden kadınların %73′nün öldürüldüğü, 70 kadının da ataerkil baskılar nedeniyle intihar ettiği bir ülke oldu. Türkiye’de kadın cinayetleri yüzde 1400 oranında arttı. Basına yansıdığı kadarıyla 2011 yılında 250′nin üzerinde kadın erkekler tarafından çeşitli bahanelerle öldürüldü, 100′ün üzerinde kadın tecavüze uğradı, binlerce kadın evde, sokakta, iş yerinde tacize maruz kaldı, her üç kadından biri şiddet gördü.

Yargı ve adalet sistemindeki çelişkiler kadınları mağdur etmeye devam etti. Adalet Bakanlığı’nın İstanbul Adli Tıp Kurumu raporunu baz alarak “yeterli şüphe olduğu” gerekçesi ile kamu davası açılması yönünde yazılı emir vermesi gerekirken bunu vermemesi tepkilere neden oldu. Kadınlar, Yargıtay’ın Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınmadığı gerekçesiyle bozduğu tüm dosyalarda üniversite hastanelerinin verdiği, mağdurların ruh sağlığının bozulduğunu gösterir raporlar bulunduğunu vurguladı.

2003 yılında aralarında sivil ve askeri kamu görevlilerinin de olduğu 26 kişinin tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki N.Ç. davası Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürdü. 13 yaşındaki N.Ç.’nin kendisine tecavüz eden 26 kişiyle “rızası” ile ilişkiye girdiğine dair yerel mahkemenin verdiği kararın ardından, Yargıtay 14. Ceza Dairesi kararı onadı. Daire Başkanı Fevzi Elmas, “Kararımız doğru” dedi. Ve sanıklar en alt sınırdan cezalandırıldı. Kadınların ve kamuoyunun tepkilerine rağmen karar geri alınmadı.

Münevver Karabulut Davası’nda Cem Garipoğlu çocuk sayılarak ağırlaştırılmış müebbet cezası yerine 24 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Katili çocuk sayan yargının, 26 kişi tarafından tecavüze uğrayan N.Ç.’yi çocuk saymadığını ve “kendi isteğiyle yapmıştır” kararının nasıl bir çelişki olduğu kadın örgütleri tarafından vurgulandı.

2007 yılı Haziran ayında Muğla’nın Fethiye ilçesi Gebeler Kaplıcası’nda bir kadının sayısı tespit edilemeyen kişilerin tecavüzüne ve işkencesine maruz kaldığı Fethiye Davası kadınların 4 yıl süren hukuksal mücadelesi sonucunda nihayet açıldı. 26 Ocak 2011 tarihinde davanın ilk duruşmasına tecavüzcüler “tanık” olarak çağrıldı. Ancak 16 Mart 2011 tarihindeki duruşmada tecavüzcüler sanık sandalyesine oturdu.

Kamuoyunda Sincan toplu tecavüz davası olarak bilinen davada tutuklu yargılanan iki sanık tahliye edildi. Tahliye gerekçesi olarak İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan raporun geç gelecek olması gösterildi.

Cinsel saldırı ve gasp olaylarının faili olarak hakkında 12 ayrı dava açılan Şahin Ö., Ankara’da yargılandığı davalarda toplam 82 yıl hapisle cezalandırılırken, bir başka davada aldığı 20 yıllık hapis cezası kararı Yargıtay tarafından bozuldu.Yargıtay bozma kararına, İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınmamasını gerekçe gösterdi.

17 Mayıs’ta Ayşe Paşalı davası sonuçlandı. Kadınların mücadelesi sonucu medyada geniş yer verilen bu davada sanık 25 yıl ceza aldı. Alt sınırdan verilen bu ceza bir tarafa, olayda ihmali bulunanlara hiçbir işlem yapılmaması dikkat çekti.

Siirt’te 7 ilköğretim okulu öğrencisi kız çocuğuna, aralarında esnaf ve memurların da bulunduğu çok sayıda kişinin tecavüz etmesi ile ilgili açılan ve kamuoyunda “Utanç davası” olarak isimlendirilen davanın duruşmaları Siirt Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. 19 ay boyunca firari olan dosyanın bir numaralı sanığı Gazi İlköğretim Okulu Müdür Yardımcısı tutuklanırken, 35 sanığın yargılandığı bu duruşmada karar bu yılda çıkmadı.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın şiddete uğrayan kadınlar, çocuklar ve özürlüleri için kurduğu “Alo 183″ hattına sadece eylül ayında 1005 kişi başvurdu. İstanbul’da 518, Ankara’da 46, İzmir’de ise 228 kadın “Sığınma evinde kalmak istiyorum” talebinde bulundu. Sığınma evlerinde kalmak için geçen yıl 5 bin 66 kişi başvurmuştu. Günde ortalama 35 kadın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na sığınma talebinde bulunuyor.

Biz ev içi dahil her türlü şiddeti yaşayan kadınları yıllardır destekleyen kadın örgütleri olarak Çanakkale’de ve her yerde kadın cinayetlerine, tacize, tecavüze, kadına yönelik her türden şiddete karşı mücadeleyi birileri bizleri kışkırttığı için değil; insan olmanın bir gereği olarak yukarıdaki tablonun farkında olduğumuz için, kadınların haklarından, eşitliğinden, özgürlüğünden yana tavır aldığımız için yürütüyoruz. Bu bağlamda da KESK Kadın Sekreterliği, Ankara Kadın Dayanışma Vakfı, Nilüfer Kadın Dayanışma Merkezi, Mersin Bağımsız Kadın Derneği, Buca Evka-1 Kadın Kültür ve Dayanışma Evi Derneği (BEKEV), Adana Kadına Şiddete Karşı Dayanışma Meclisi (AKDAM), Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği, İzmir Kadın Dayanışma Derneği gibi Türkiye genelinde birçok kadın örgütü ve Çanakkale’deki ÇABA, EL-DER, Çanakkale Kadınlar Birliği gibi birçok kadın oluşumu Çanakkale’de bir kamu kurumda görev yaparken müdürü tarafından mobbing’e, cinsel tacize maruz kalan, aynı zamanda kurumda çalışan bir erkek işçi tarafından fiziksel şiddete uğrayan kadın arkadaşın yanında olduğunu ve olmaya devam edeceğini açıkladı.

Biz kadınlar her kadının bir şekilde maruz kaldığı, kadına yönelik şiddetin bir türü ve erkek egemen sistemin kadın bedeni üzerindeki baskı ve denetim araçlarından biri olan cinsel tacize karşı mücadele etmeye devam edeceğiz! Biliyoruz ki cinsel taciz kadının varlıksal yetisini tahrip eden, bedensel ağrılardan, depresyona, kendine güvensizlikten korku içinde yaşamaya kadar kadınların hayatını kabusa çeviren ve yaşandıktan çok sonra dahi olumsuz etkilerini sürdüren bir suçtur. Bu suçun tahrik indirimleriyle cezasının azaltılması ya da cezasız bırakılması tacizcileri cesaretlendiriyor ve taciz suçunu normalleştiriyor.

Kadınların herhangi bir cinsel suça ya da cinsiyet nedenli ayrımcılığa maruz kaldıklarında, bunlara karşı tepki vermeleri zor bir durum. Yaşadıklarını kamuoyu ya da kendi sosyal çevresi önünde anlatabilmeleri daha da güç. Cinsel şiddeti / tacizi yaşayan kadın yaşananları ispat etmek zorunda bırakılarak, maruz kaldığı şiddeti çoğu zaman dillendiremiyor. Kadının yaşadıklarıyla birlikte, başına gelenleri anlatabilme sürecinde yaşadığı sarsıntı katlanarak artıyor. Bu nedenle, bir kadın cinsellik ve cinsiyet temelli saldırıya, aşağılamaya ya da ayrımcılığa maruz kaldığında bunun için bir beyanda bulunuyorsa, bu beyanın esas alınması gerektiğine inanıyoruz. Kullanılan “esas alınması” kavramı “doğru kabul edilmesi” değil; aksini ispat edilmesi gerekliliği. Bu ilke, yargısız infaz yapmak anlamına gelmiyor; aksi ispat edilene kadar o kadının yanında olmak anlamına geliyor. Çünkü kadınlar dava sürecinde de tehdit altında yaşamaya devam ediyor. Taciz bu sefer tacize karşı dava açan kadının “ahlaksız olduğu, başka amaçlar güttüğü” gibi söylentilerle kamuoyunu etkileyerek kadının kişilik haklarına saldırıyla, yolda yürürken peşine birilerini takıp takip ettirerek korku ve endişe yaratmakla, davadan vazgeçmesi için tehditlerle devam edebiliyor. Tüm bunlara karşı geç kalmadan kadınları koruyucu önlemler alınması gerekiyor. Şu açık ki erkek egemen bakış açısıyla oluşturulmuş yasalar kadınları korumakta yetersiz kalıyor. Kadın cinayetlerinde, tecavüzde tahrik indirimleri uygulandıkça, kadına yönelik taciz suçu cezasız bırakıldıkça kadına yönelik her türden şiddet artarak devam ediyor. Bu nedenle kadına yönelik şiddete ve kadın haklarına olan duyarlılığı ile tanınan eski Ankara 8. Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca’nın sözlerini bir kez daha hatırlatmak gereği duyuyoruz: “Biz kadına haksızlığa, ayrımcılığa, şiddete karşı ‘Boyun eğme, hakların var, hukuk, devlet senin arkanda’ diyoruz ama şiddet mağduru kadın uygulamada korunmuyor. Bunun sonucunda yaptığının yanına kar ve kadını şiddetten korumanın lafta kaldığını gören fail, rahatladığı gibi kadının dayanaksız direncini kırarak, iktidarını sürdürmek için her seferinde şiddetin boyutunu artırıyor. Sorun daha derinde. Aslında gerçekten kötü uygulamalar var ancak benim hakimliğim sırasında verdiğim kararlar gibi iyi uygulamalar da var. Çünkü bizim gibi ülkelerde uygulamacılar yöneticilerin, karar vericilerin isteklerini çabuk sezer ve uyum sağlarlar. Bu sorunda aldırmaz davranılıyorsa, nedeni güç sahiplerinin bu konuyu içselleştirip samimi olarak çözmeyi istemediklerini bilmelerindendir. Kuşkusuz yeni hukuksal düzenlemeler gerekliyse de bu işin en kolay yanı. Bunun dışında kurumlar arasında eş güdüm yok. Sorunun asıl sahibi olması gereken sosyal çalışmacılarsa alanda hiç yok. Çözüm, samimiyet ve bilgi. Yani güç sahipleri samimi olacak, konuyu oy hesabıyla istismar etmeyecek ve konunun uzmanlarına yetki ve sorumluluk verecek. Yetersiz kişilerle doğru sonuçlar elde edilmez.”
Hakim Eray Karınca, herkesin kadını şiddetten koruyormuş gibi yapmadan gerçekten korumak için çaba göstermesi gerektiğinin altını çizerek, “Sorun, bu şekilde çözülür. Türkiye, kadınlarını etkili olarak korumadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden mahkum olmaz. Bunun için mutlaka kültürel kodların, kafaların değişmesini beklemekse, çok zaman gerektirir. Öyleyse kadınlar sayısal avantajlarını kullanmayı becerip birleşip, kenetlenerek, etkili tepkiler göstermeyi, toplumun ilgisini diri tutmayı ve siyasileri kesin tutum almaya zorlamayı başarmalılar. Haklı olmak başarmanın yarısıdır, kalanı ise inanmak ve mücadele etmektir” demişti. Biz kadınlar bu doğrultuda 2012 yılında da Çanakkale’de ve her yerde kadına yönelik şiddete, tacize, tecavüze ve kadın cinayetlerine karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu mücadele bağlamında 8 Mart Dünya Kadınlar Günün’de 3. duruşması yapılacak Çanakkale’de kamuda taciz davasının takipçisi olmaya ve mağdur edilen kadın arkadaşımızın yanında yer almaya devam edeceğiz.

Şunu da belirtmek gerekir ki devletin görevi sadece nikahlı kadınları değil; her kadını şiddetten korumaktır. “Kadına karşı şiddet yasa taslağındaki “yakın ilişki içinde yaşayanlar” kavramı Başbakanlık tarafından taslaktan çıkarılmıştır. Oysa imam nikahlı ilişkilerden resmi nikah imkanı olmayan zorla erken evlendirilmiş kız çocuklara; aynı çatı altında nikahsız yaşayanlardan, birlikte oturmadıkları halde bir ilişki içinde olanlara kadar, Türkiye’de yaşayan milyonlarca kadın şiddet yaşamaktadır. Başbakanlığın “yakın ilişki içinde yaşayanlar” ifadesini yasa taslağından çıkarması, yukarıda sözü edilen kadınları iki, üç kat mağdur etme sonucunu doğuracaktır. Bizler Başbakanlığı, Bakanlar Kurulu’nu ve kadından sorumlu olması gereken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı, kadınları şiddetten korumak üzere kadın örgütlerinin on yıllara dayanan deneyimlerini ciddiye almaya ve işlevsel, etkin ve amacına uygun bir yasa çıkarmaya, kısacası göreve çağırıyoruz!

2012 yılının kadınların öldürülmediği, şiddet görmediği, daha özgür, daha güzel bir yıl olmasını diliyoruz.
Sevgi ve dayanışma ile…

ÇABA Kadın Kolektifi
Aralık-2011 
Çanakkale 

Kadın Örgütleri Tacize Karşı Adliye Önündeydi





Aralarında Çanakkale Bağımsız Kadın Kolektifi (ÇABA), EL-DER Kadın Danışma Merkezi gibi bir çok kadın örgütünün bulunduğu kadınlar Çanakkale’de bir kamu kurumunda yaşanan taciz olayı ile ilgili olarak 15.12.2011 tarihinde görülen davanın ikinci duruşmasında tacize karşı tepki göstermek için Çanakkale adliyesi önündeydi.



Kadınlar, hazırladıkları mor bez afişleri ve pankartlarıyla sabah saatlerinde Çanakkale adliyesi önünde bir araya gelerek Çanakkale’de bir kamu kurumunda görev yaparken kurum amiri tarafından bezdiriye (mobbing), cinsel tacize maruz kalan, aynı zamanda kurumda çalışan bir işçi tarafından fiziksel şiddete uğrayan kadın arkadaşlarının yanında olduklarını belirterek basın açıklaması yaptı.


Haberin devamı için http://www.canakkaleicinde.com/kadin-orgutleri-tacize-karsi-adliye-onundeydi.html

TACİZE SESSİZ KALMAYIN!




Çanakkale’de bir kurumda görev yaparken kurum amiri tarafından bezdiriye (mobbing), cinsel tacize maruz kalan, aynı zamanda kurumda çalışan bir işçi tarafından fiziksel şiddete uğrayan kadın arkadaşımız için isyanımız büyüyor!


Göreve geldiği ilk günlerden itibaren müdürün küçümseyici ve aşağılayıcı tavırlarına, ajan olduğu suçlamalarına, hakaretlerine katlanmak zorunda kalan arkadaşımız, müdürün cinsel tacizine uğramış, korku ve baskıyla yıldırılmaya, sindirilmeye çalışılmış; tüm bunlar yetmezmiş gibi aynı iş yerinde geçici olarak çalışan bir erkek personelden defalarca hakaret görmüş; 19.10.2010 tarihinde de dayağa maruz kalmış, fiziksel şiddet görmüştür. Bu kişi ile ilgili dava Çanakkale 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nde sonuçlanmış; kadın arkadaşımıza yapılan hakaretler ve maruz kaldığı fiziksel şiddet hiçe sayılmış; şiddet uygulayan erkek daha önce sabıkasının olmaması nedeniyle ve ceza indirimlerinden faydalandırılarak beraat ettirilmiştir.

Kamuda yaşanan taciz olayı ile ilgili olarak 11.04.2011 tarihinde Çanakkale Başsavcılığı’na açılan kamu davası mahkemenin görevsizlik kararı ile sonuçlanmış ve dosyanın Çanakkale Asliye Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir. Taciz davasının ikinci duruşması 15.12.2011 tarihinde yapılacaktır.


Tacize Sessiz Kalmayın!



Biz kadınlar bir kez daha haykırıyoruz: Tacize karşı susmadık, susmayacağız!

Biliyoruz ki cinsel taciz kadının varlıksal yetisini tahrip eden, bedensel ağrılardan, depresyona, kendine güvensizlikten korku içinde yaşamaya kadar kadınların hayatını kabusa çeviren ve yaşandıktan çok sonra dahi olumsuz etkilerini sürdüren bir suçtur. Bu suçun tahrik indirimleriyle cezasının azaltılması ya da cezasız bırakılması tacizcileri cesaretlendiriyor ve taciz suçunu normalleştiriyor. Bu durum biz kadınların hayatını kabusa çevirmeye devam ediyor. Bu nedenle, bir kadın cinsellik ve cinsiyet temelli saldırıya, aşağılamaya ya da ayrımcılığa maruz kaldığında bunun için bir beyanda bulunuyorsa, bu beyanın esas alınmasının gerekli olduğuna inanıyoruz.
Çanakkale’de yaşanan kamuda taciz olayında kadın arkadaşımıza yönelik taciz ses kayıtlarından açık seçik anlaşıldığı ve amirin iddianameye konu eylemleri gerçekleştirirken temasın da bulunduğunun mahkeme tarafından kabul edilip hakkında dava açıldığı halde kurum amiri görevini burada ya da başka bir yerde sürdürecek, hiyerarşik ilişki ağları içinde kadınlar tehdit altında yaşamaya devam edecekler. Artık evde, sokakta, iş yerinde sırf kadın olduğumuz için tehdit/korku/baskı altında yaşamak istemiyoruz!
Biz kadınlar dün olduğu gibi bugün de  Çanakkale’de bir kurumda görev  yaparken müdürü  tarafından mobbing’e, cinsel tacize maruz kalan, aynı zamanda kurumda çalışan bir erkek işçi tarafından şiddete uğrayan kadın arkadaşımızın yanındayız.
Her kadının bir şekilde maruz kaldığı, kadına yönelik şiddetin bir türü ve erkek egemen sistemin kadın bedeni üzerindeki baskı ve denetim araçlarından biri olan cinsel tacize karşı  mücadele etmeye devam edeceğiz!


Bir kez daha 15.12.2011 tarihinde Çanakkale Asliye Mahkemesi’nde görülecek taciz davasının sonuna kadar takipçisi olacağımızı bildiriyor; tüm kadınları evde, sokakta, işyerinde kadına yönelen şiddete, tacize, mobbing’e hayır demek için dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.



ÇABA
5 Aralık 2011

Çanakkale’de Kadınlar, Kadına Yönelik Şiddete ve Kadın Cinayetlerine Karşı Yürüdü





Çanakkale'de aralarında Çanakkale Bağımsız Kadın Kolektifi (ÇABA), EL-DER Kadın Danışma Merkezi, Eğitim-Sen, Kent Konseyi Kadın Komisyonu gibi birçok kadın örgütünün bulunduğu grup kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine karşı araç konvoyu oluşturup ardından yürüyüş yaptı. 

Kadına Yönelik Şiddete / Kadın Cinayetlerine Karşı Yasta Değil İsyandayız!







Bugün 25 Kasım* Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele  ve Uluslararası Dayanışma Günü. Kadına yönelik şiddet cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaşamında ona baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan her türlü davranıştır. Kadına yönelik şiddet aile içinde sahip olunacak çocuğun cinsiyetinin kız çocuklar aleyhine belirlenmesi, kız bebeklerin öldürülmesi, kız çocuklarının cinsel istismarı, dövülmesi, çeyiz, başlık parası, namus cinayetleri, flörtte şiddet, evlilikte hırpalanma, dayak, taciz, tecavüz, ekonomik ve psikolojik baskı, genital mutilasyon ve diğer cinsel organlara zarar verici uygulamalar, işyerinde ve diğer kurumlarda cinsel ve psikolojik şiddet, kadın ticareti, fahişeliğe zorlama, yaşlılıkta fiziksel, cinsel ve psikolojik saldırıya uğrama, cinayete kurban gitme şeklinde gerçekleşmektedir. Kadına yönelik şiddet, yapılan antropolojik çalışmalara göre Papua Yeni Gine’de bazı yerli toplulukları dışında dünyada neredeyse her toplumda görülmektedir.

Biz kadınlar dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de kadın olduğumuz için fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet görüyoruz, ayrımcı uygulamalara maruz kalıyoruz. Tacize/tecavüze uğruyor ve öldürülüyoruz. Türkiye’de son 7 yılda kadın cinayetleri yüzde 1400 oranında arttı ve her 3 kadından 1′i şiddete maruz kalıyor. Sadece 2011′in ilk sekiz ayında 179 kadın babaları, kocaları, erkek kardeşleri, yakın akrabaları tarafından öldürüldü, 71 kadın tecavüze uğradı. 2011 yılında Haziran ayından Kasım ayına kadar, iki kadın koruma altındayken kocası tarafından öldürüldü. İki kadın savcılığa şikayette bulunduktan sonra eski kocaları tarafından öldürüldü. Bir kadın sığınmaevinden işe giderken yolda, iki kadın kocası tarafından sığınmaevinden çıkartılarak, iki kadın da sığınmaevinden ayrılıp evine döndükten sonra öldürüldü.Koruma talebi reddedilen dört kadını kocaları silahla ağır yaraladı. Bir kadın sığınmaevinin içinde kocası tarafından bıçaklandı. İki kadının koruma talebi evli olmadıkları gerekçesiyle, bir kadının ise şiddete şahitlik eden olmadığı için reddedildi. Tüm bu yaşananlar  münferit birer adli vaka değil; ataerkil değerlerle örülen toplumsal ilişkilerin, kadınları ezen, kadına şiddeti reva gören eril tahakkümün sonuçları olarak politiktir.

Biz kadınlar şiddet görüyoruz, öldürülüyoruz, tacize/tecavüze uğruyoruz ve yasalar bizi korumuyor.Kocası tarafından yüzü mosmor olana dek dövülen ve sonrasında  koruma verilmediği için kocasının 11 yerinden bıçaklayarak öldürdüğü Ayşe Paşalı’yı unutmadık. 13 yaşındayken 26 erkeğin toplu tecavüzüne uğrayan N.Ç’nin davasında, kız çocuğunun tecavüzde rızası olduğu gerekçesiyle faillere en alt sınırdan ceza veren hukuk sistemine razı değiliz. Eşinden yoğun baskı ve işkence görüp koruma talep etmesine rağmen, bu talebi yetkililerce zamanında karşılanmayınca kocası tarafından öldürülen kadın arkadaşımız Gülay’ın sonunu hazırlayan bu erkek egemen sisteme razı değiliz. Kadın katillerine ceza indirimi, kadına yönelik şiddete, tacize, tecavüze tahrik indirimi uygulayan bu ataerkil düzene razı değiliz. Şiddet gördüğü için şikayetçi olan kadını “Her evde olur bunlar, kocandır, sever de döver de, hadi barışın” diyerek şiddete terk eden, ölüme yollayan güven(siz)lik birimlerine razı değiliz. Soruyoruz: “Peki biz kadınlar erkek egemen bakış açısıyla yazılmış bu yasalardan nasıl korunacağız?”Erkek adalet değil; gerçek adalet istiyoruz.

Psikologlar derneği kadın çalışmaları biriminin belirttiği üzere; kadınlar şiddeti erken yaşta evlendirilerek, tacize, tecavüze uğrayarak, dövülüp aşağılanarak, insan ticaretinde kullanılarak, eğitim/ çalışma hakları ellerinden alınarak, evlerin içinde kapalı tutularak, üretme hakları ve özgürce yaşamaları engellenerek, gazetelerde, televizyon dizilerinde, reklâmlarda kadına yönelik şiddeti teşvik eden, cinsiyet eşitsizliğini normalleştiren görüntüler, konular aracılığıyla, yasa uygulamalarındaki sorunlarla ve  öldürülerek yaşamaktadırlar. Kadına yönelik şiddet aynı zamanda önemli bir ruh sağlığı sorunudur. Çünkü şiddet kadının mutsuzluk, çaresizlik, üzüntü, korku gibi duygular hissetmesine dolayısıyla bedensel, ruhsal, cinsel sağlığının bozulmasına neden olmaktadır. Şiddetin fiziksel ve ruhsal sağlık sonuçları bireyin, ailenin ve toplumun tümünü etkilemektedir.

Şiddet aile içinde veya toplumda yaşandığında çocuklar, şiddet görüntülerine veya şiddetin kendisine maruz kalarak psikolojik açıdan etkilenmekte ve gelecekte sorunlu genç ve yetişkinler olarak toplumda yer almaktadırlar.

Biz kadınlar biliyoruz ki biz sustukça daha nice kadın bu ataerkil vahşet elinde, namus adına, töre adına kadın olduğu için öldürülmeye devam edecek. Biz sessiz kaldıkça kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz artarak devam edecek. Failler ceza indirimlerinden yararlanıp, ellerini kollarını sallayarak yaşamımızı tehdit etmeye devam edecek. Ölüm haberleri magazinleştirilerek kadın bedeni üzerinden reyting elde edilmeye devam edilecek, bu sistematik kadın cinayetleri normalleştirilecek. Biliyoruz ki eşit değilsiniz dendikçe daha da çok öldürüleceğiz.Bu nedenle kadına yönelik şiddete,kadın cinayetlerine karşı yasta değil; isyandayız!

Devletin kadına yönelik şiddetle mücadeleyi bir devlet politikası olarak benimseyerek yaşama geçirmesini talep ediyoruz. Şu açık  ki erkek egemen bakış açısıyla oluşturulmuş yasalar kadınları korumuyor. Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve kadın cinayeti davalarında tahrik ve ceza indirimleri değil; caydırıcı cezalar verilmesini, kadın cinayetlerini durduracak zorunlu yasal düzenlemelerin bir an önce yapılmasını istiyoruz. Yasalar yapılırken kadınlara karşı ayrımcılığı önlemek ve kadınları güçlendirmek için bilim ve araştırma kuruluşları, kadın konusunda çalışan sivil toplum örgütleri ve medya ile işbirliği yapılmalıdır.

Kadına yönelik şiddet salt hukuksal boyutuyla değil, siyasi, ekonomik, sosyal psikolojik ve kültürel boyutlarıyla birlikte ve bütünsel bir yaklaşımla ele alınmalı, toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin giderilmesini, ayrımcı uygulamaların önlenmesini, kadının güçlendirilmesini, eğitim düzeyinin yükseltilmesini, siyasete, ekonomiye ve toplumsal yaşama, daha geniş ve daha aktif olarak katılmasını sağlayacak strateji ve araçlar yer almalıdır. Türkiye kadın hakları bağlamında taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin öngördüğü yükümlülükleri yerine getirmelidir. Seçimle gelinebilecek her yere, yüzde 50 kadın kotası konulmalıdır. Her kurum, kadın bakış açısına sahip uzmana sahip olmalıdır. Toplumun kadına bakışını ve kadını metalaştıran erkek egemen anlayışı değiştirmeye yönelik bir kültürel dönüşüm sağlanmalıdır. Bu amaçla cinsiyet eşitliği konusunda kamuoyundaki farkındalık artırılmalı, cinsiyet rollerine ilişkin önyargıları değiştirecek düzenlemeler yapılmalı, eğitim ve iletişim faaliyetleri ile toplumun bilinç ve duyarlılığı geliştirilmelidir. Belediyeler Yasası’nın öngördüğü güvenli sığınma evleri yaşama geçirilme aksi halde cezai yaptırım uygulanmalıdır.

Biz kadınlar bugünden sonra da erkek egemen sisteme, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa, kadına yönelik her türlü şiddete ve kadın cinayetlerine hayır diyerek mücadelemizi sürdüreceğiz. Ancak şu unutulmamalı ki  kadına yönelik şiddet bir insanlık suçudur, normal değildir, yasal değildir ve kabul edilebilir değildir. Kadına yönelik şiddetle mücadele, devletin en üst düzey yetkililerinden bağımsız kişilere kadar herkesin sorumluluğudur.

Çanakkale’de de tüm yetkilileri kadına yönelik şiddete, tacize, tecavüze ve kadın cinayetlerine karşı duyarlı olmaya ve bu konularda gerekli önlemleri alarak sorumlu davranmaya davet ediyoruz.


Çanakkale
25 Kasım 2011



Kaynaklar : Bianet, Amargi.


———————————————-
*25 Kasım’ın Anlamı
25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde, Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Clandestina Hareketi’nin öncülerinden olan Patria, Minerva ve Maria Mirabel kız kardeşlerin diktatörlüğün askerleri  tarafından, tecavüz edildikten sonra vahşi bir şekilde katledildiklerinin yıl dönümüdür. 1960 yılının 25 Kasım’ında, Dominik Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesinde, bir uçurumun dibinde üç kadının cesedi bulunur. Bunlar Mirabel kardeşlerdir. Ertesi sabah gazetelerde bu ölümlerin bir araba kazası sonucu meydana geldiğini anlatan bir haber çıkar  ama gerçek göründüğü gibi değildir. Mirabel kardeşler, ülkelerinde siyasal özgürlük için kararlılıkla mücadele ederek Latin Amerika’daki diktatör Rafael Leonidas Trujillo’ya direnirler .Bu yüzden diktatörlük tarafından zulme uğrayarak pek çok kez hapsedilirler. 25 Kasım 1960 yılında arabalarından zorla indirilerek tecavüz ve işkenceyle katledilirler.
Mirabel kız kardeşlerden birinin takma adının kelebek olmasından da esinlenerek; o günden sonra bu üç kız kardeş, gerek Dominik’te gerek dünya da “kelebekler” adıyla anılmaya başlarlar. Önce 1981′de Dominik’te toplanan Latin Amerika kadın kurultayında; 25 kasım , “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edilir. Daha sonra 1985 yılında, Birleşmiş Milletler tarafından 25 Kasım, “Kadına Yönelik Şiddetin Yok Edilmesi İçin Uluslararası Mücadele” günü ilan edilir.1981 den bu yana dünyanın dört bir yanında  kadınlar 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak anıyor ve şiddete hayır demek için sokaklara, meydanlara çıkarak seslerini duyurmaya çalışıyor.



ÇABA ile iletişim için E-mail Adresimiz: cabakadinkolektifi@gmail.com





ÇABA: “Kamuda Taciz Davasının Sonuna Kadar Arkasında Olacağız”





Çanakkale’de bir kamu kurumunda görev yaparken kurum amiri tarafından bezdiriye (mobbing), cinsel tacize maruz kalan, aynı zamanda kurumda çalışan bir işçi tarafından şiddete uğrayan kadın arkadaşımız için isyandayız!
Konunun mahkemeye intikal etmesi, ses ve telefon kayıtlarının çözümünün bilirkişilere yaptırılması üzerine kadın arkadaşımız bakanlığa bildirilmeden usulsüz olarak Valilik oluru ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı başka bir kurumda geçici olarak görevlendirilmiştir.

11.04.2011 tarihinde Çanakkale Başsavcılığı’na açılan kamu davası mahkemenin görevsizlik kararı ile sonuçlanmış ve dosyanın Çanakkale Asliye Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir. İlk duruşma 30.09.2011 tarihinde yapılacaktır.
Göreve geldiği ilk günlerden itibaren müdürün küçümseyici ve aşağılayıcı tavırlarına, ajan olduğu suçlamalarına katlanmak zorunda kalan arkadaşımız, müdürün cinsel tacizine uğramış, korku ve baskıyla yıldırılmaya, sindirilmeye çalışılmış; tüm bunlar yetmezmiş gibi aynı işyerinde geçici olarak çalışan bir erkek personelden defalarca hakaret görmüş 19.10.2010 tarihinde de dayak yemiş, şiddete uğramıştır. Bu kişi ile ilgili dava da Çanakkale 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nde devam etmektedir.

Bir kamu kurumunda yaşadığı tüm olumsuzluklara, aşağılamaya, baskıya üniversite öğrencisi kızı için katlanan arkadaşımızın yaşadığı cinsel taciz ve şiddet bir hak ihlali olması niteliği nedeniyle suç teşkil etmektedir. Kadın arkadaşımıza yönelik taciz ses kayıtlarından açık seçik anlaşıldığı ve amirin iddianameye konu eylemleri gerçekleştirirken temasın da bulunduğunun mahkeme tarafından kabul edilip hakkında dava açıldığı halde söz konusu müdür bugün hala görevi başındadır. Usulsüz olarak Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı başka bir kurumda geçici olarak görevlendirilmek yoluyla sürgün edilen onca eziyeti çeken yine kadın arkadaşımız olmuş; kurum amiri hakkında aylardır hiçbir işlem yapılmamıştır. Bu durum biz kadınlar için endişe vericidir. Hiyerarşik ilişkilerin hâkim olduğu kurumsal ortamlarda tacize/şiddete uğrayan kadınların bunu dile getirmede yaşadıkları zorluklar nedeniyle çoğu zaman taciz görünmez kılınmakta, şiddetin üstü, kadını suçlayan kişilik haklarına saldırılarla örtülmektedir. Biz kadınlar buna izin vermeyeceğiz.
Her yıl yüzlerce kadının erkekler tarafından çeşitli bahanelerle öldürüldüğü, milyonlarca kadının tecavüze uğradığı, şiddet gördüğü ülkemizde kadınlar olarak her yaşta, her konumda, her yerde, her meslekte, her saatte erkeklerin cinsel taciz ve saldırılarına maruz kalabiliyoruz. Sorumlular hakkında gereken işlemlerin yapılmaması, yasaların kadınları korumakta yetersiz kalması ve her durumda faturanın kadınlara kesilmesi nedeniyle kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, tecavüz, taciz artarak devam ediyor.

Çanakkale’de bir kamu kurumunda görev yaparken müdürü tarafından mobbing’e, cinsel tacize maruz kalan, aynı zamanda kurumda çalışan bir erkek işçi tarafından şiddete uğrayan kadın arkadaşımızın yanındayız. Hakkında tacizle ilgili bir dava açılmış durumdayken hala elini kolunu sallayarak görev yapan kurum müdürü hakkında hiçbir işlem yapılmamış olması sadece biz kadınları tedirgin etmekle kalmıyor, kamu vicdanını da yaralıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, bünyesinde çalışan bir kadın personeline yönelik bu saldırıya ve tacize duyarsız kalmamasını, gereken hassasiyetin gösterilmesini, sorumlular hakkında gerekli işlemlerin yapılmasını talep ediyoruz. Biz kadınlar kadın arkadaşımıza yönelik şiddetin, cinsel tacizin ve mobbing’in üzerinin örtülmeye çalışılmasına, sorumluların yetkilerini/çevrelerini kullanarak bu işten sıyrılmaya çalışmasına, her fırsatta kadını suçlayan erk sahiplerine/çıkar çevrelerine, tüm bu erkek egemen bakış açısına karşı mücadele edeceğiz. 30.09.2011 tarihinde Çanakkale Asliye Mahkemesi’nde görülecek taciz davasının sonuna kadar takipçisi olacağımızı bildiriyor; tüm kadınları evde, sokakta, işyerinde kadına yönelen şiddete, tacize, mobbing’e hayır demek için dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz.

ÇABA
Çanakkale Bağımsız Kadın Kolektifi
24 Eylül 2011